Efnan Atmaca – Başak Kıvılcım Ertanoğlu ile Ümit Erlim’in günümüze hatta tam bugüne uyarladıkları, bununla da kalmayıp sahneledikleri mekâna özgü bir tasarıma gittikleri Anton Çehov’un “Martı”sından hareket eden “Treplev” son yılların en cesur çalışması. Treplev, “Martı”daki bir karakter: Annesi önemli bir oyuncu olan, başarısı tescilli ‘üvey babası’ için onu terk eden ünlü olmanın hayaliyle yanıp tutuyan Nina’ya âşık, tiyatroya yeni bir ses getirmek isteyen ancak genç yaşta hayalleri sona eren bir karakter. Oyun da işte tam burada başlıyor. Treplev öldükten sonra. Arafa davet ediyor izleyiciyi. Cesur biri olarak çıkıyor seyircinin karşısına Treplev. Düşündüklerini, tüm çevresini karşısına alma pahasına özgürce söyleyen, annesinin ününe rağmen kendi yolundan yürümeyi şiar edinen, istediklerini yapmak için uğraşan ve kendinden ödün vermeyen bir kahraman. Hayatı kısa sürse de ‘ayrıksı bir ses’ olarak kendine düşeni yapan biri.
Kaybedeni belli
Oyun, Suadiye’deki Decollage Art Space’e özel tasarlanmış. Üç kata yayılıyor. Öncelikle en altta Treplev ve hikâyesiyle tanışıyor seyirci. Burası bir atölye dolayısıyla bir anlamda Treplev’i yaratan, yaşatan, değiştiren ve ölüme götüren safhalara sanki etrafındakilerin attığı her çizgiyle tanık oluyor seyirci. Tüm bilinç katmanları tek tek açılıveriyor. Orta katta boks ringi var. Kahramanlar tek tek çıkıyor bu ringe. Ama en çok Treplev’in bilinçaltı. Maçların kazananı var mı pek anlaşılmasa da kaybedeni belli: Treplev! En üst katta ise Treplev’in cenaze töreni gerçekleşiyor. Tüm sevenleri, tanıdıkları, tanımadıkları toplanıp uğurluyor Treplev’i. Ne şanslıdır ki kendi de katılıyor törene, bu sayede hesaplaşıyor sevdikleriyle ya da sevmedikleriyle. Biçimsel olarak üç kata yayılması, seyirciyi oyuna dahil etmesi hatta katkıda bulunmasını istemesi oyunun sürekli evrilmeye ve gelişmeye hazır olduğunu ortaya koyuyor. Seyircinin çekim yapmasına izin vermek bir yana bundan mutluluk duyacaklarını dile getirerek de ezber bozuyorlar.
Köşeler dolu, duvarlar yüksek
Ertanoğlu ile Erlim bu uyarlamayla Treplev’i “Martı”dan alıp 2024’e getirirken pek çok zamansız konuyu tartışmaya açıyor. Örneğin ‘nepotizm’ yani ünlü çocuklarına yapılan akraba kayırmacılığı. Treplev pozitif değil negatif anlamda etkileniyor ünlü bir aktrisin oğlu olmaktan. Kısaca ‘nepo boy’ diye adlandırdığımız ünlü çocuklarının dışarıdan bakıldığında ‘görkemli’, içeri girildiğinde ‘tümsekli’ yolculukları Treplev’in yaşadıkları üzerinden tartışılıyor. Yine Treplev’in âşık olduğu Nina aracılığıyla ‘ünlü’ olmak kavramı masaya yatırılıyor. İyi bir oyuncu olmakla ünlü bir oyuncu olmak arasındaki fark irdeleniyor. Acaba bu sanata gönül veren gençler için hangisi daha tatmin edici? Konunun can alıcı tarafı bu sorunun cevabında yatıyor. Ve gelelim en çarpıcı konuya! Sanatın yeni soluklara, seslere karşı tavrı. Treplev yeni bir şey söylemek istiyor. Kendini anlatmak, değiştirmek, güncellemek, ezber bozmak, tavrını göstermek… Tıpkı hevesli tüm yazarlar, yönetmenler, oyuncular, gazeteciler ve sanatseverler gibi. Ama köşeleri kapanların ördüğü duvarları aşmak imkânsız, onlardan biri annen dahi olsa. Şöhret ve başarı o kadar tatlı ki annelikle bir çıkar çatışmasına girildiğinde ağır basan evlat olamıyorsa varın siz düşünün gerisini. Sanatta yenilikçi, farklı, ayrıksı, düzenin dışında fikri ya da zikri olanların karşılaştığı zorluklar, engeller oyunda Treplev’in yaşadıklarıyla seyirciye sunuluyor. Seyircilerin her biri oyundan farklı tartışmalarla çıkıyor kimi engellere takılıyor, kimi anne-çocuk çekişmesine, kimi aşk ve güç dengesine… Ertanoğlu ile Erlim özgürce tasarladıkları bu oyunda ‘özgürlük’ bayrağını kendileri taşıyarak seyirciyi tüm kapıları, köşeleri açık bırakıp uğurluyorlar. Tıpkı onların dediği gibi çıkıp çıkıp gidin izleyin “Treplev”i. Ve kulak verin öğüdüne: “Yaşa Treplev, yaşa, doya doya, özgürce yaşa. İstenmediğin yerde durma, istemediğin şeyi yapma. Sus, ya da konuş ne bileyim. Bağır avazın çıktığı kadar, kimse kimseyi anlamıyor zaten. Uzlaş, ama taviz verme. Hata yap, sonra kalk tekrar yap. Yaz, sil, tekrar yaz. Hayatın için, sanatın için, mutluluğun için yorul. Başka ne yapabiliriz! Yaşayacağız.”
Boks bile yapıyorlar
“Treplev”i anlatırken oyuncuları Başak Kıvılcım Ertanoğlu ile Ümit Erlim’e parantez açmadan olmaz. Ertanoğlu aynı zamanda oyunun yönetmeni. Metnin çok katmanlı olmasının yanı sıra sahnelemenin oyuncular için fiziksel zorlukları var. Çok hareketli bir tasarım söz konusu. Şarkı söylüyorlar, dans ediyorlar, mekânın her noktasını kullanıyorlar, boks bile yapıyorlar. Ve hepsinin üstesinden geliyorlar.